Yaklaşık 40 yıldır Topkapı surlarında kurulan kuş pazarının müdavimlerine göre, kuşçuluk bir 'maneviyat meselesi'. 'Kuş senin bir parçan oluyor zamanla. O uçunca sen de uçuyorsun' diyen kuşçular için kuş pazarı düş pazarı demek.
İSTANBUL - Topkapı... Bir dönem gelenleri karşılayan gidenleri
uğurlayan kapısıydı İstanbul'un. Önce, ünlü otogarı Esenler'e taşındı. Ardından fiyakalı bir geçit yapıldı orta yerine.
Ama hâlâ kente alışamayanların feryadı yükseliyor seyyar kasetçi tezgâhlarından. Alışanlarsa, çoktan 'alem buysa kral benim' diyerek krallıklarını ilan ettiler zaten. Yıllar önce bir düşün peşinden büyük şehre gelenlerin ilk ayak bastığı bu semtin surlarında kırk yıldır, bir başka düşün yaşatıldığı 'kuş pazarı' kuruluyor. Esenler, Bağcılar, Şirinevler ve İstanbul'un muhtelif 'paşa'lı semtlerinden gelen kuş sevdalıları her cumartesi burada buluşuyor. Hepsi kenar mahalle çocuğu... Belki de bu yüzden, hayatın kenarından kayıp düşmemek için uçmayı düşlüyor hepsi. Kimi Güneydoğu'dan kimi Balkanlar'dan göçmüş İstanbul'a. Kimisi doğma büyüme buralı ama ruhu göçmen. Garson, tamirci çırağı, berber kalfası, makineci, ütücü, işçi emeklisi... Hepsi yaptıkları işlerin ağırlığına rağmen hayatın hafife aldığı buralı 'yabancılar'. Kuş pazarında bilinenden farklı bir alışveriş var. Burası kuş satıp para kazanılan bir ticaret merkezinden öte, gelenlerin kendi ruh kardeşleriyle tanıştıkları bir 'mekân'.
27 yaşındaki Ferhat Soylu "Kendimi bildim bileli kuşçuyum" diyor. Ferhat 6 yaşındayken ailesiyle birlikte Mardin'den İstanbul'a göçmüş. 'İleride belki bir kat daha çıkarız' umuduyla çatısı yapılmamış evlerinin terasında besliyor kuşlarını. Ferhat ruh kardeşlerini şu sözlerle anlatıyor: "Kuşlar bize gökyüzüne bakmayı öğretti. Gökyüzünün farkında olan adamdan zarar gelmez. Şöyle bir bakın etrafınıza, bir tane kötü bakan adam göremezsiniz burada. Kuşun saflığı siner kuşçunun yüzüne."
En harbi kuşçu...
"Bir kere güvercinlere karışan bu işten vazgeçmez"... 54 yaşındaki kuşçu Arif böyle tanımlıyor kuş sevdasını: Kuşlara karışmak... Kuşçu Arif "En harbi kuşçu benim" diyor. "Nasıl yani?" diyoruz, anlatıyor: "Efendim, benim soyadım da Güvercin. Arif Güvercin. İnanmazsanız buyrun kimliğime bakın. Soyadımız aslında Battaloğulları'ymış. Babam da benim gibi kuş delisi. Amcamlarla tartışmış ve bizim soyadımızı Güvercin diye değiştirmiş. Beş yaşımdan beri kuş besliyorum. Her hafta sonu buraya gelirim. Buranın havasını solumak isterim. Bazen rüyalarıma girer. Bir sabah uyanıyorum kuşlarım çalınmış. Allah muhafaza!"
İsmail Üstün 22 yaşında. Askerden yeni gelmiş. Bayrampaşa'da ayakkabıcılık yapıyor. İsmail sevgilisinden değil 10 yıldır hayatının merkezine koyduğu kuşlarından bahsediyor: "Görmeyince özlüyorsun. Düşünsene; sana ait bir şey uçuyor ama sana sadık, tekrar geri geliyor. Bazen terasta uyuyorum be abi."
Kuş pazarının en geniş ve 'zengin' tezgâhlarından biri Osman Sinar'a ait. Sinar 37 yaşında. O da çocukluğundan beri kuşların içinde. Başka iş yapmamış. "Hayatım da işim de bu" diyor ve bize kuşçuluğun sırlarını açıklıyor: "Genellikle Mardin, Urfa ve Diyarbakır'dan alırız. Taklacı Mardin kuşu çok sevilir. Havada burgu yapan 'Kelebek'ler vardır bir de. Beyaz gagalarından ve maviye çalan renklerinden tanınırlar. Bir de Mantolu diye bir kuş var.
Oyun yapmaz ama çok hoş görünür. Bayağı saçları vardır tepesinde. En pahalısı Arap'tır.
Irak'tan gelir. Rengi simsiyahtır ama ensesinde kırmızıdan mora kadar her renk vardır. Gökkuşağı gibi, yanar döner kuştur Arap. Bunun dışında Çakmaklı, Mavi, Sabuni gibi takla atan, burgu yaban diğer oyun kuşları da vardır."
'Kuş kelek atmaz'
İsmail Yavuz Gaziosmanpaşa'da kahvehane işletiyor. 36 yaşında. "Kuş takla atar, kelek atmaz" diyor. Ona göre kuşçuluk bir 'maneviyat meselesi': "İnsandan kaçan, hayata küsen, kalbi kırılan kuşlara sığınır. Benim bir dayım var. Kahvaltıya bile şarapla başlardı. Karısı terk etti onu sonunda. Sonra bir çift kuş hediye etti ona bir arkadaşı. Ne şarap kaldı, ne de bir sıkıntı. Bu mübarek hayvan adamın ruhunu onarır. Adam o zaman şarapla uçuyordu şimdi harbiden uçuyor. Herkes huzura ermek istiyor. Kuş da senin bir parçan oluyor zamanla. O uçunca sen de uçuyorsun..."
Bir kuş filozofu
Keşke biz de kuş beyinli olabilsek...
Tuncay Sevinç 'Şirinevler Güvercin Sevenler Derneği' üyesi. Zeytinburnu'n- da dericilik yapan Sevinç 30 yaşında. 20 senedir kuşların içinde. "Hani insan çocukken rüyasında hep uçtuğunu görür. Ama büyüdükçe bu keyiften mahrum kalır. İşte uçmak saflıkla ilgili bir şey. Biz de çocuklar, güvercinler kadar saf olabilsek harbiden uçabiliriz belki" diyor. Orta 2'den terk bu kuş filozofu ders kitaplarında bulunmayan bilgiler de veriyor: "İşin en zevkli tarafı annenin yavruya gösterdiği şefkati seyretmek. Annenin ağzından buğdaya geçen bir salgı var. Yavruyu buğdaydan çok o sıvı büyütüyor. Benim bir kuşum var. Annesini karga parçaladı. Bir ağırlık var şimdi yavruda.
Anasız, babasız büyüyen çocuklar gibi boynu bükük.
Kuşlarda imrendiğim bir durum var. Yavru kendi karnını doyurabilecek kadar büyüdüğü zaman bir daha yanına bile yaklaştırmaz annesi. Batılıların bir yaştan sonra çocuklarına karışmamaları gibi. Sevmediğinden değil kendi ayakları üstünde dursun diye. Bizde adam 40 yaşına geliyor annesinden kopamıyor. Sonra kaybedince annesini afallıyor. Kuş beyinli diyorlar ya, keşke biz de kuş beyinli olabilsek."
GÖKSAN GÖKTAŞ
9.5.2000 - Radikal
22 Ağustos 2008, Cuma, Kategori: Basında Güvercin |